Gönderen: adalarpostasi | 13 Ocak 2020

FAYTONUN YOLCULUĞU

FAYTONUN YOLCULUĞU

(1)
Adalar’da atlı fayton taşımacılığına son verme eğiliminin resmi ağızlarca ifade edilmesine verdiğim tepki kimi arkadaşlarımı şaşırttı. Kimileri ise daha ayrıntılı yazmamı istediler.

Son derece değer verdiğim arkadaşlarım Mehmet Biber, İhsan Hacibektaşoğlu ve Ali Kemal İpek de bu ayrıntılı yazıyı yazmamı isteyenler arsında idiler. Onları kıramazdım yazdım ben de. Yazdım yazmasına da çok uzun oldu. Üç bölüm halinde paylaşacağım. Umarım konu hakkında yeterli bilgileri olmayanların aydınlanabilmesi için işe yarar bir çaba olur bu.

Her şey 1980 sonrasında devlet teşvikiyle yoğunlaşan İstanbul’a göç olgusu ile başladı.

İstanbul her daim insanlar için bir cazibe merkezi olmuş, tüm dünyadan insanların yaşamak için can attıkları bir yer olma özelliğini taşımıştır. Lakin 1980’den sonra yaşanan göç farklı özellikler taşımakta idi. Bu kez gelenler İstanbullu olmaya değil, İstanbul’u işgale gelmişlerdi. Küresel ekonominin tercihi, çevre ülkelerde yaşayan insanların büyük kentlerde depolanması yönünde idi. Böylelikle sermaye yatırımlarının daha ucuza mal edilmesi ve gerekli olduğu hallerde burada oluşacak rekabetçi işgücü piyasasının nimetlerinden alabildiğine yararlanılması öngörülmekte idi.

Bu politika başarılı oldu. 40 yılda tam beş misli arttı nüfus. Kent içinde ve/veya çevresinde her gün yeni bir kasaba kurulurken yeşil alanlar önce gecekondu oldu ardından da yüksek binalar ve plazalar sardı dört bir yanını İstanbul’un. Kentte nefes alınacak alan kalmamıştı. Bu değişim karşısında özgün dokusunu ve yeşil alanlarını yitirmeden yaşamayı başarabilen tek bölge Adalar idi İstanbul içerisinde.

Adalar geleneksel yapısını koruyordu ancak kentteki değişim burayı da etkileyecekti elbette. Nitekim öyle oldu. Her gün tekneler (vapur, motor vb.) dolusu insan boca ediliyordu bu şirin beldeye. Kentte nefes alacak alan bulamayan insanlar hemen yanıbaşlarında bulunan bu güzellik anıtında bir gün geçirmeyi hedeflemekte idiler boş oldukları günlerde. Adalar ilçesi her gün yerleşik nüfusunun yaklaşık 3 katı insan ağırlar oldu. (Bazı özel günlerde bu oran 5-6 kata kadar çıkabiliyor.)
+
[Bu hususta sümenaltı-üstü çalışmalarıyla Doğal ve Kentsel SİT alanı İstanbul Adaları’nın —SİT’e konu değerlerinin gereğince korunmasıyla turizme pazarlanmasına asla lüzum yokken— ucuz turizme peşkeş çekilmesi hususunda Adalar Vakfı Belediyesi yönetimi ile icad etmiş oldukları Adalar Turizm Geliştirme Merkezi’nin katkılarını da anmadan geçmeyelim❗️]

Günübirlik gelenler, bir veya iki gün kalmak için gelenler yani Adalar ilçesinin misafirleri her alanda bir talep patlaması yarattılar beldede. Küçük perakendeci esnafın yerini marketler aldı, kimi evler otel/pansiyon oldu. (Bugün sadece Büyükada’da 100’ü aşkın otel faaliyet göstermekte, yarıdan fazlası evden bozma bu mekânların.)

Ada misafirleri sadece beldedeki ticaretin doğal dengesini bozmakla kalmadılar, burada para harcadıkları için her şeye hakları olduğunu düşündüklerinden Adalar’da tarih adına, doğa adına ne varsa tahrip etmekten çekinmediler. Özellikle hafta sonlarında piknikçilerin kızarttıkları etlerin kokusu, sahilde dolaşırken veya bir yerde otururken çitledikleri çekirdeklerin kabukları veya içtikleri biraların şişeleriyle doldu her yan. Onların kendi kültürlerine göre yiyip içip eğlendikleri sonra da çöplerini bırakıp gittikleri yerdi artık burası.

Faytonlardaki yozlaşmayı da bu değişimden ayrı düşünmek olası değil bana kalırsa.

Önce günübirlikçilerin yarattığı talep patlaması faytoncu esnafının daha yoğun çalışmasına ve (belki) biraz fazla kazanmasına sebep oldu. Bu durumda piyasa ekonomisinin kuralları işlemeye başlar elbette. Faytonla yolcu taşıma işinden para kazanıldığını gören kimileri bu işe yatırım yapmak istediler. Fayton sayısı da kısıtlı olunca parayı bastıran plakaları topladı. Birden fazla fayton sahibi “fayton ağaları” böyle türediler.

Çok faytonlu ağalar araçlarını kiraya veriyorlardı sezonu bilmem kaç liraya. Kiralayan da yatırdığı parayı geri alabilmek ve sonrasında para kazanabilmek için yükleniyordu atlara. 75 dakikalık büyük turu 45-50 dakikada tamamlamak, arabaya çok insan almak, atları günlük normal çalışma sürelerinden fazla çalıştırmak, beslenme, dinlenme ve bakımlarına önem vermemek bu süreçte sıradanlaştı.

Bu sürecin ürünüdür ehliyetsiz ve eğitimsiz faytoncuların piyasaya çıkıp iş yapmaya başlamaları.

Bu sürecin ürünüdür faytoncuların ada halkı için bile kâbus olmaları.

Bu sürece müdahil olup düzeltmeye çalışan, Adalar’ın bu tarihi ve kültürel değerini korumak isteyen insanların çabaları da gerek yerel yönetimlerin gerekse merkezi yönetimin engelleriyle karşılaştı maalesef.

(2)
Günübirlikçilerin yarattığı talep patlaması faytoncu esnafının para kazanma hırsıyla birleşince ortaya çıkan bu durum İstanbul’da faaliyet gösteren tur operatörlerinin de devreye girmesi sonucu daha da vahim bir hal aldı. Özellikle Arap ülkelerinden gelenler için düzenlenen fayton turları çok rağbet görmeye başlamış faytoncu esnafını mutlu eden bir hal almıştı.

Ne var ki hayatın olağan akışıyla çelişen çalışma koşulları atların telef olmalarına yol açıyor faytonlara koşulmak üzere sürekli yeni at gereksinimi doğuyordu. Kaçak at girişi de böyle başladı.

Gerek yerel gerekse merkezi yönetimin yetkili kıldığı kişiler önleyebilirlerdi bu durumu. Nedendir bilinmez —veya bilinir de söylenmez— göz yumuldu bu gelişmelere. Fayton yarası açılmış ve sürekli kaşınarak kanatılmıştı. Geriye bir tek iş kalıyordu kanayan yarayı geniş yığınlara duyurup bir öfke patlaması yaşatmak.

Hayvanları tanımayan, sözde “hayvanseverler” bu işte ön plana çıktılar. Ortadaki olumsuzluğun nedenlerini araştırmak beklenemezdi bu insanlardan. Türkiye toplumunun ortalama insanları idiler işte. Sorgulamak yerine sloganla tepki belirtmek tipik davranış biçimleridir bu insanların. Yine öyle yapıp bir sloganla ortaya çıktılar.

“FAYTONA BİNME ATLAR ÖLÜYOR”
Peki, faytona binmeyince ölmeyecek mi bu atlar?

Derli toplu bir yanıt yerine bir alay ipe sapa gelmez laf alırsınız yanıt olarak. En önemli dayanakları ise hayvan istismarı yapıldığı —ki bu iddia kısmen doğrudur. Peki, dersiniz Veliefendi’de ve daha bir alay at yarışı pistinde istismar dediğiniz etkinliğin dik âlâsı oluyor, protestolarınızı neden oralarda yapmıyorsunuz?

Verecek yanıtları yoktur ya uzaklaşırlar yanınızdan ya da bağırarak sesinizi kısmaya çalışırlar.

Aslında yanıt basit. At yarışlarında milyarlar dönüyor. Kimse cesaret edemez bu kadar paranın ortada olduğu bir sektörü karşısına almaya, ne olur ne olmaz. Hayvan sevgisi de bir yere kadar değil mi ama?

Aslında bu esnada bir grup Adalı [Ada, At ve Biz Çalışma Grubu] hem Adalar’ın bu tarihî ve kültürel değerini yaşatmak hem de faytonların çalışma koşullarını düzeltmek için bir dizi etkinlik gerçekleştirmekte idiler.

Bu cümleden olmak üzere:
– Faytonların çalışma esaslarına dair yönetmelik taslağı hazırlandı.
– Fayton kullanıcılarına düzenli eğitimler verildi.
– Büyükada’da bir hayvan hastanesi açılması için girişimler başlatıldı.
– Fayton kullanıcılarına ehliyet verilmesi için çaba sarf edildi.

Ne var ki bu çabaların hepsi heba oldu. Yönetmelik taslağı Belediye’nin ve UKOME’nin raflarında unutuldu. Kaale bile alınmadı, hayvan hastanesi taleplerine alınan olumlu yanıtlar sadece bir seçim vaadi olarak kaldı, Faytoncular Meslek Odası ve UKOME ehliyet talebine popülist endişelerle sıcak bakmadılar, fayton kullanıcılarına verilen eğitimler bu işi yapanlar arasındaki büyük sirkülasyon nedeniyle amacına ulaşamadı. Eğitim alanlar sürekli değiştiği için her seferinde işe baştan başlamak gerekiyor ilerleme kaydetmek mümkün olmuyordu.

Eğer protestocular bağırıp çağırmak yerine Ada’daki bu gruplarla işbirliği yapıp faytonların çalışma koşullarının düzenlenmesi için çaba sarf etselerdi pek çok şey daha iyi olabilirdi.

Ancak onlar faytonların çalışma şartlarının iyileştirilmesini değil fayton taşımacılığı uygulamasına son verilip atların doğaya salınmasını istiyorlardı. Doğaya salınacak atların başlarına neler gelebileceğini düşünmek ise onların işi değildi. Ne diye düşünsünlerdi ki?

Öyle ya düşünmek insana özgü bir eylem. Onların bu davranış biçimleri kime yarıyor? Gerçekte ne yapıyor bu insanlar? Yanıtı aşağıda.

Petshop denilen yerlerden aldıkları hayvanları evlerinde bir süs eşyası gibi besleyip sıkıldıklarında ise gelip Ada’ya bırakan bu şahıslar bilerek veya bilmeyerek bir başka olgunun tetikçiliğini yapmakta idiler.

Adaların imara açılması için faaliyet gösteren lobinin tetikçiliği idi bu.

(3)
İşte konunun can alıcı noktasına ulaştık. Yılbaşı kargaşasına kurban olup dikkatlerden kaçmaması için birkaç gün geciktirdim yazımın üçüncü bölümünü bilinçli olarak. Şimdi rahatlıkla tartışabiliriz konuyu.

Öncelikle aşağıdaki rakamları inceleyelim:

2010 nüfusu 14.221 idi Adalar ilçesinin, 1/5000’lik planda öngörülen nüfus 52.500 oldu. Bu rakam 1/1000’lik planlarda 76.800’e yükseldi.

Adalar ilçesi 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Nazım İmar Planı içinde yer alan bilgilerden derlendi bu sayılar.

Planlar İBB tarafından onaylandı. Adalar Belediyesi tarafından da. CHP’ye kızmam bundan ileri gelir. Son genel seçime kadar İstanbul katillerinin elinde olan İBB’den başka bir davranış beklenmezdi elbet. Ama CHP’li Adalar Belediyesi’ne ne oluyor?

Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası ve Adalar’da bulunan STK’lar [İAKTVKD] yargıya taşıdı konuyu hâlâ oralarda…

Ancak planların yargıya taşınması arsa spekülatörlerinin ve Adalar’da yaşayan bir kısım rant avcısının umutlarını yitirmesine neden olmadı. Onlar hazırlıklarını ve Adalar’ın imara açılması sonrasında oluşacak yeni durumun altyapısını hazırlama işine girdiler çoktan.

Şimdi biraz daha derinleştirelim analizimizi.

Sadece Türkiye’nin değil Avrupa’nın da en gözde sayfiyelerinden biri olan, tarihî ve kültürü ile Dünya Mirası olma adayı Adaları sıradan bir sahil semtine çevirecek olan projenin uygulanmasını önündeki engellerin kalkması gerek.

İlk engel ulaşım. Adalar’da konut alanı olacak yörelerin bugün orman olması sorun değil. Kesersin olur biter. Ama nasıl ulaşacaksın oralara? Atlar tırmanamazlar ki? O halde buraya fayton dışında bir ulaşım sistemi gerek.

Fayton uygulamasının kaldırılmak istenmesinin asıl nedeni bu. Adanın en yüksek noktalarına bile araçla ulaşım sağlamak. Doğal ve Kentsel SİT olma vasfını yitirdikten sonra Adalar’a ulaşım gerek öyle değil mi?

“Çağdaş” (?!) ulaşım gelince Ada’da faytonu kim ne yapsın? Ama bu adamlar itiraz falan etmesinler sakın! Olur a “ekmeğimiz elimizden alınıyor” falan derler. Kamuoyunun da dikkati Adalar’da meydana gelen değişime yönelir o zaman.

İyisi mi yılanın başını küçükken ezelim. Hazır faytoncuların uygulamaları tepki çekmekteyken.

Eylül 2011’de onaylandı 1/5000’lik planlar. Ekim 2011’de de Bostancı’dan gelen “hayvansever” ahali ilk protestosunu yaptı Büyükada vapur iskelesi önünde “faytona binme atlar ölüyor” diye!
+
[Söz konusu bu eylem esnasında doğasından bihaber olduğu hayvanların hakkından gelesiye sözümona hakkını savunurken rant canavarına hizmette de kusur etmeyen öncü sözcü yanındaki bir diğerinin boynuna asılmış pankarttaki Adalar’da fayton yerine önerdikleri akülü ucubenin tanıtımını yapmakta idi. Bu akıllara ziyan videoyla dünya hayvan haklarını koruma tarihine o biçim geçmeye namzet bir vaziyette❗️ ]

Yoksa siz bunun ilahi (!) bir tesadüf olduğunu mu düşünüyorsunuz?

İşte böyledir faytonların hikâyesi.

Ruam hastalığı nedeniyle itlaf edilen atlar gerekçesi oldu atların karantinaya alınmasının. Adı karantina sadece. Hasta at ile sağlıklı atın aynı ortamda yan yana yaşamaya mahkum edilmesinin adı karantina mı olur? Bizde olur işte!

Şimdi soruyorum:
– Kaçak at girişine göz yumulmasa idi bu felaket yaşanır mıydı?
– Yıllardan beri süregelen haykırışlarımıza kulak verilip bir hayvan hastanesi kurulmuş olsa idi Ada’da bu felaket yaşanır mı idi?

Tabi yanıt verebilmek için düşünmek, düşünebilmek için de beyin sahibi olmak gerek. O da yok işte ne yerel yöneticilerde ne de kendilerini “hayvansever” diye tanımlayanlarda.

Burada bitmiyor faytonlarla ilgili yazacaklarım…

Aylardır yazıyoruz, fayton, at, işin maskesi, asıl amaçları Adaları yaşanmaz hale getirecek motorlu araç ve 80 bin kişiye mesken olacak inşaatları ağaçları ormanı yok ederek Adaları da betona gömmek. Bunu anlayamayanlara, göremeyenlere söyleyecek başka sözüm yok.

Konuyu gündemde tutabilmek için elimden geleni yapmaya devam edeceğim…

Hakkı Taşdemir

(4 Ocak 2020)


Yanıt

  1. Sayin Hakki Tasdemir,

    Bilgili ve dusunceli yaziniz icin cok tesekkurler. Goz gore gore bir kultur katliami yasaniyor. Bir de nedense butun fayton aleyhtari kampanya Buyuk Ada odakli- demek istenen rant burada. Kimse Heybeli ve Burgaz’in faytonlariyla ilgili degil. Bugun ki IBB Belediye’sinin daha onceki Belediyelerinin tesvik ettigi hatali politikalara karsi durmasini beklerdim.

    Sevgiler saygilar,

    Selcuk Esenbel

  2. Beni hariç tutmanız dileğiyle .Bostancı’dan neredeyse haftanın dört günü geldiğim tüm adalarda cebimde çöp poşeti kedi ve köpekler için yiyecek…adalı geçinenlerden daha yararlı olduğumu iddia ederim..Halil Gürer /Bostancı


Yorum bırakın

Kategoriler