!f Ankara 2013 İzlenimleri – 4. Gün: Kuyruklu Yıldız, Joshua Ağacı 1951: Bir James Dean Portresi, Hayat Avcısı, Samsara, Bambaşka Bir Ülkede

Kuyruklu Yıldız (Halley):

Halley, Meksika’dan gelen, “sanat sineması” kalıplarında, ağır tempolu, melankolik bir zombi filmi deneyimi oldu. Film boyunca bir adamın yavaş yavaş ölmesinini, sonra yeniden hayata dönmesini izlediğimizi söyleyebiliriz. Filmi başından sonuna kadar dikkatle izledim, hikayenin beden ile kurduğu bağlantıyı da sevdim ama yıpratıcı bir deneyimdi. Doğruya doğru, kimi erdemlerini takdir etsem de ikinci kez izlemeye gücüm de isteğim de olmayan bir film oldu.

Joshua Ağacı 1951: Bir James Dean Portresi (Joshua Tree, 1951: A Portrait of James Dean):

Joshua Ağacı, James Dean’in ünlü olmadan önceki günleri üzerine alternatif bir biyografiydi. Film, James Dean eşcinsel olsaydı (veya eşcinselse) diyerek o günlerdeki oda arkadaşı ile ilişkilerine odaklanıyor. Filmin hikaye olarak çok doyurucu olduğu söylenemez ama siyah-beyaz görüntüleri ve eşcinsel estetiğini kullanışı başarılıydı. Benim için filmin en dikkat çekici yanı zaman zaman gördüğümüz oyunculuk dersleri oldu. Filmde altı çizildiği gibi oyuncuların diyalog ezberlemeden önce, bomboş bir sahnede tren beklediğine seyirciyi ikna etmeyi öğrenmeleri durumunda pek çok şeyi çözeceklerini düşünmek mümkün.

Hayat Avcısı (The Imposter):

Hayat Avcısı, hikayesi bir Hollywood filmine uyarlansa böyle saçma şey mi olur diyebileceğimiz bir belgesel. 13 yaşında Texas’lı bir çocuk kayboluyor, 3 yıl sonra İspnaya’da bulunuyor ama saç rengi ve göz rengi değişmiş. Ama aile bu bizim çocuğumuz diyerek onu kabul ediyor. Bulunan çocuk gerçekten kaybolan çocuk mu? Eğer öyleyse başından neler geçmiş, eğer değilse aile nasıl anlamıyor, neden onu kabul ediyor? Aslında film ilk sorunun cevabını hemen veriyor ama ikinci sorunun cevabı muhtelif. Bir belgesel olmasına rağmen adeta bir gerilim filmi gibi seyircinin ilgisini ayakta tutuyor. Ama belgesel filmin sınırlarını zorladığını da söylemeli. Bir defa fazlasıyla canlandırma kullanılmış,olaylar fazlasıyla dramatize edilmiş. Hatta filmin tümüyle mockumentary tarzında olduğu bile konuşuldu. Ama gördüğüm kadarıyla olay gerçekten gerçek. Ama filmin hikayesi gerçekle oynamak üzerine zaten. Bu yüzden anlatılanların gerçekliği hakkında yine de bir soru işareti oluyor kafalarda. Hayat Avcısı tek kopya olsa da gösterime de girecek, tavsiye edilir.

Samsara:

Baraka‘yı izleyenler Samsara‘da az çok neyle karşılaşacaklarını biliyorlardı ama bu filmden etkilenmeye engel değil. Ron Fricke yine dünyanın dört bir köşesinden büyük emeklerle ortaya çıkarılmış muhteşem görüntülerle karşımıza çıkıyor. Filmin 40-50 dakikası uçsuz bucaksız doğa manzaları ile adeta bir meditasyon havasında giderken kamera büyük şehre dönünce her şey değişiyor. Fricke sadece görüntü ve müziğin gücüyle modern yaşamın insanı robota dönüştürdüğünü çok güzel vurgulamış. Hayvanlara yaptığımız eziyetler, modern yaşamın gereksiz hızı, şiddet ve silah tutkusu vs. filmin diğer eleştirdiği noktalar. Fricke’nin bunlara çözümü genellikle ruhani açıdan. Özellikle doğu dinlerini öne çıkarıyor ama Hristiyanlık ve İslam’ı da es geçmiyor. İşin bu kısmına katılmak herkesin kendi görüşleri ile ilgili ama yaptığı eleştirileri görmezden gelmemek lazım. Bu arada müziğin bu kadar ön planda olduğu bir filmde kurgunun tümüyle sessiz yapılması, müziğin bunun üstüne yazılması ilginç bir nokta. Sonuç olarak Samsara alınacak Blu-Ray’ler listeme girmiştir (Baraka ilk aldıklarımdan biriydi).

Belirtmek istediğim son bir nokta var. Filmin başında büyük bir çabayla bir sanat eseri yaratan rahiplerin onu bir hamlede bozacaklarından adım kadar emindim. Tam o anda arkamda oturup “geri zekalı” demekten kendini alamayan arkadaş, 102 dk. filmi izlemişsin ama hiç bir şey anlamamışsın dostum…

Bambaşka Bir Ülkede (Da-reun na-ra-e-seo / In Another Country):

Aslında Samsara festival için güzel bir kapanış olurmuş ama !f Ankara’yı Bambaşka Bir Ülkede ile bitirdim. Hepsini Isabelle Huppert’in oynadığı üç Fransız kadınının (üçünün de adı Anne) Kore’de benzer durumlarla karşılaşmalarını anlatan film hoş bir yapım. Isabelle Huppert her zamanki gibi gayet iyi ama yönetmen Hong Sang-soo’nun tarzı ve mizah anlayışı bana çok uymuyor sanırım. Önceki filmlerini de ilginç bulmuştum ama çok da bayılmamıştım, bu da öyle oldu. Meraklısına diyelim.

0 Yanıt to “!f Ankara 2013 İzlenimleri – 4. Gün: Kuyruklu Yıldız, Joshua Ağacı 1951: Bir James Dean Portresi, Hayat Avcısı, Samsara, Bambaşka Bir Ülkede”



  1. Yorum Yapın

Yorum bırakın




Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 309.120 hits
Mart 2013
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.