Hayata Geç Kalmak

treni-kacirmak1    Kendini yenilemek, yeniden başlamak, yeni bir sayfa açmak, değişmek gibi kavramları günlük yaşamımızda sıkça duyuyoruz. Ancak, bunların dile getirildiği ortamlarda hemen peşi sıra duyduklarımız da benim için çok geç, bu yaştan sonra, yaşım uygun değil, artık benden geçti türünde ifadeler oluyor. Umutsuz yüzler, üzgün bakışlar ve ağlamaklı ses tonları, dile getirilen yaş ve yıl bahanelerini destekliyor. Nedense bazı insanlar sürekli olarak değişmenin, yenilenmenin, yeniden başlamanın kendileri için gereksiz çabalar ve boş hayaller olduğunu (inanarak) söylüyorlar.

Bu insanlar, aslında, ya tembel olduklarından ya da bilinçaltında durumlarından memnun olduklarından yaşlarını veya belirli bir işe, uğraşa harcadıkları yıllarını öne sürerek değişim için eyleme geçmeyi reddediyorlar. Başkalarının bu konudaki yardım tekliflerini de art niyetli buluyorlar, onların kendilerini harcamak istediğini düşünüyorlar.

Bazıları, neredeyse (inanılması güç ama) 45-50’li yaşlarda adeta emekliliklerini ilan edip öğrenmeyi, gelişmeyi ve değişmeyi durduruyorlar. O yaşa kadar yaptıklarını yapabileceklerinin tümü olarak görüyorlar. Kendilerinden daha az başarılı insanları örnek göstererek avunuyorlar. “Herkes benim yaptıklarım kadarını yapabilse” şeklinde bir klişe sözcükle yeterliliklerini ve yeteneklerini savunuyorlar. Bazıları da o güne kadar yaptıklarının aynısını yapmaya devam ederek sahip olduklarının aynısına sahip olmaya devam edeceklerini umuyorlar.

Oysa hayat durmuyor ve duranı da affetmiyor. Bir insan için olduğu yerde durmanın geri gitmenin en kolay ve kestirme yolu olduğunu yaşam ona acımasızca gösteriyor. Bunu fark edemeyenler sahip olduklarını birer ikişer kaybetmeye başlayınca eyleme geçmenin ve yeniden başlamanın kaçınılmazlığını görüyorlar. Fakat bazıları inatla ya tembelliklerinden ya da eski güzel günlerin kendiliğinden geri geleceğini umduklarından oturup beklemeyi tercih ediyorlar. Şüphesiz bu tercihlerinin faturasını da pahalı bir şekilde ödüyorlar.

Hayatın ne kadar uzun ya da kısa olduğunu, kimin ne kadar yaşayacağını kimse bilemez. Aynı şekilde, geriye kaç yıl kaldığını bilmeden yeni bir şeye başlamak için geç ya da erken olduğunu da söyleyemez. Yaşlarının ilerlediğini ve geç kaldıklarını düşünerek belirli bir kararı verip onun gereklerini yapmaya başlayamayanlar daha sonra aradan geçen yıllara bakıp ”keşke o zaman başlasaydım, şimdiye kadar çoktan…” şeklinde dert yanmakta ve geç kalma edebiyatına devam etmektedirler.

Birçok ünlü yazarın ve sanatçının en önemli eserlerini çok ileri yaşlarda verdiklerini, hatta bazılarının o alanlarda çalışmaya da ileri yaşlarında başladıkları bilinir. Gençlik yıllarında zorluklar ve başarısızlıklar yaşayan birçok ünlü iş adamının da gerçek başarılarını ileri yaşlarda yaptıkları yeni girişimlerde ve yeni işlerde elde ettikleri bilinmektedir. Hayata bakış açıları değişen, gözlem yapabilme ve ilişki kurabilme yetenekleri gelişen bu insanlar, yaptıkları yeni başlangıcın yarattığı enerji dalgası ve coşkusuyla deneyimlerini birleştirerek çok daha başarılı ve mutlu olmayı bilmişlerdir.

Hayatında değişiklik yapmak isteyenler, kendini yeniden yaratmayı düşünenler, yeni bir başlangıç yapmaya niyet edenler hiçbir zaman geç kalma mazeretine sığınmadan karar vermeli ve eyleme geçmelidirler. Arzu ettiklerini tam anlamıyla gerçekleştirecek zamanı bulamasalar da o süre içinde yaşayacakları heyecan, umut, keyif, coşku ve mutluluk gibi duygular onların en büyük kazancı olacaktır. Hayatta uzun yaşamak değil, umut ve mutluluk dolu yıllar yaşamak çok daha önemli ve anlamlıdır.

Bu yazı Kişisel Gelişim içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.