İçeriğe geç

İHAM’ın Kanaat ve Öğreten v. Türkiye kararının özet çevirisi: “Gazetecilerin daha önce Wikileaks tarafından ifşa edilen ve bir bakana ait olan mailleri yayımlamaları sebebiyle tutuklanması, ifade özgürlüğünün ve özgürlük ve güvenlik hakkının ihlalidir.”

by 04/06/2021

Dava, iki gazetecinin terör örgütü üyeliği iddiasıyla tutukluğuna (2016 Aralık – 2017 Aralık) ilişkindir. Her iki gazeteci de hacklenen ve 2016 Aralık ayında Wikileaks sitesinde yayınlanan Türk enerji bakanına ait (Berat Albayrak, Cumhurbaşkanı’nın damadı) mailleri çalıştıkları basın kuruluşları üzerinden yayınlamışlardır.

Makamlar iki başvurucuyu ilgili bakanın maillerini indirmiş olmakla suçlamıştır. Ardından, başvurucular silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla tutuklanmıştır. Başvuruculardan Mahir Kanaat aynı zamanda “17-25 Aralık” ceza davalarının dosyalarını bulundurmakla da suçlanmıştır.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM, Mahkeme), İkinci Dairesi 18 Mayıs 2021 tarihli kararında, oybirliğiyle, aşağıdaki hakların ihlal edildiğine hükmetmiştir:

Sözleşme madde 5 § 1 (kişi özgürlüğü ve güvenliği) kapsamında Mahkeme, başvuruculara isnat edilen eylemlerinin, başta madde 10 olmak üzere, Sözleşme’de korunan haklarının kullanımına bağlı olduğunu belirtmiştir. Başvurucuların tutukluluklarının suç işlediklerine dair makul bir şüpheye dayandırılmadığı ifade edilmiştir. Yerel makamlarca tutuklamada dayanılan yasal hükümlerin bu denli mantık dışı bir şekilde yorumlanması ve uygulanmasının, başvurucuların tutukluluklarını yasadışı ve keyfi hale getirdiği belirtilmiştir. Mahkeme’ye göre söz konusu maillerin indirilmesi ve bunlar hakkında yazı yayınlanması hususları, tartışmasız bir şekilde ifade hürriyeti kapsamına girmektedir.

Sözleşme madde 5 § 4’ün (soruşturma dosyasına erişimin sağlanmaması) kapsamında Mahkeme, haklı sebep olmadan dosyaya erişimleri engellenen başvurucular ve avukatlarına, tutukluluğa sebep gösterilen hususlara gereğince itiraz etme imkânı verilmediği kanaatindedir. Başvurucular ve avukatlarının, iddianame yazılana kadar, başta teknik raporlar olmak üzere tutuklamaya dayanak yapılan savcılık delillerine erişimi olmamıştır.

Sözleşme madde 10’un (ifade özgürlüğü) kapsamında Mahkeme, başvurucuların gazetecilik faaliyetlerinden ötürü tutuklandıklarını ve suç işledikleri şüphesine yönelik makul sebepler olmaması sebebiyle ifade özgürlüğüne yapılan bu müdahalenin kanunla öngörülmüş olmadığını belirtmiştir.

Mahkeme aynı zamanda, muhalif görüşlerini ifade edenlerin tutuklanmasının, mevcut davada olduğu gibi özgürlükten mahrum bırakma yönünde tedbirler uygulanması sebebiyle, hem tutuklananlar hem de toplumun tamamı için çeşitli olumsuz etkiler yarattığını ve bu durumun muhalif sesleri susturmak ve sivil toplumu sindirmek vasıtalarıyla kaçınılmaz olarak bir caydırıcı etkiye sebep olduğunu not etmiştir.

Fransızca yazılan kararın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Mahkeme tarafından yayımlanan basın özetinin çevirisi Muhammed Canpolat tarafından yapılmıştır.

Öğreten ve Kanaat v. Türkiye, Başvuru No. 42201/17 ve 42212/17, Karar Tarihi: 18.05.2021

Temel Olaylar

Sırasıyla 1981 ve 1978 doğumlu ve Türkiye vatandaşı olan başvurucular, Tunca İlker Öğreten ve Mahir Kanaat, İstanbul’da ikamet etmektedirler.

Başvurucular gazeteci olmakla beraber hükümet politikalarına eleştirel yaklaşımlarıyla bilinmektedir. Tutuklanmaları öncesi, Tunca İlker Öğreten http://www.diken.com.tr için çalışmakta iken, Mahir Kanaat günlük ulusal bir gazete olan Birgün’de çalışmaktaydı.

2016 senesinde “RedHack” adlı grup, aynı zamanda Cumhurbaşkanı’nın damadı olan Türk enerji bakanının kişisel maillerini ellerinde bulundurduklarını duyurmuştur. 2016 Aralık ayında “Wikileaks” internet sitesi bahsi geçen bakanın 2000-2016 tarihleri arasındaki mail trafiği şeklinde lanse edilen elli binin üzerinde mail yayınlamıştır. Başvurucular bu maillerin bir kısmını çalıştıkları basın kuruluşları vasıtasıyla yayınlamışlardır.

Aynı yıl İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bahsedilen olaylara dayanarak, bir ceza soruşturması başlatmış ve başvurucuların gözaltına alınması talimatını vermiştir. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucuların ve avukatlarının soruşturma dosyasına erişimleri engellenmiş ve gizlilik kararı alınmıştır. Ötesinde, başvurucuların evleri aranmış ve bilgisayarlarına el konmuştur.

Başvurucular 2016 Aralık ayında gözaltına alındıktan sonra, 2017 Ocak ayında tutuklanmışlardır.  Devamında, Haziran 2017’de başvurucular hakkında İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde iddianame yazılmış ve başvurucular 2017 Aralık ayında bir duruşma sonucunda aynı mahkeme tarafından serbest bırakılmışlardır. Söz konusu ceza davası hala bu mahkeme önünde devam etmektedir.

Başvurucuların Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvurular farklı tarihlerde reddedilmiştir ve başvurucuların tazminat talepleri hala yerel mahkemeler önündedir.

Şikâyetler

Başvurucular, Sözleşme madde 5 §§ 1 ve 3 ile madde 10’a dayanarak, tutukluluğunun keyfi olduğundan ve suç işledikleri yönünde makul şüpheye sebebiyet verecek herhangi bir somut delilin olmadığından şikâyetçi olmuşlardır.

Başvurucular ayrıca, Sözleşme madde 5 § 4’e (tutukluluğun hukukiliğinin ivedilikle incelenmesi hakkı ve soruşturma dosyasına erişimin sağlanmaması) dayanarak, Anayasa Mahkemesi önündeki sürecin uzunluğundan ve soruşturma dosyasına erişim elde edemediğinden şikâyetçi olmuşlardır.

Başvurucular, Sözleşme madde 10’a dayanarak, tutuklama tedbiri gerekçesiyle ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

Ayrıca başvurucular, madde 5 ile bağlantılı olmak üzere, Sözleşme madde 18’e de (haklara getirilecek kısıtlamaların sınırlanması) dayanmışlardır.

Başvurular Mahkeme’ye 15 Mayıs 2017 tarihinde sunulmuştur.

Mahkeme’nin Kararı

Madde 5 §§ 1 ve 3 (özgürlük ve güvenlik hakkı)

Başvurucular 25 Aralık 2016 tarihinde, Türk enerji bakanının özel maillerinin hacklenmesi sebebiyle açılan ceza soruşturması kapsamında gözaltına alınmıştır. 17 Ocak 2017’de İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği, yalnızca bir takım teknik raporları dikkate alarak, başvurucuların tutuklanmasına karar vermiştir. Ancak bu raporların içerikleri mevcut değildir ve kararlarda sadece bu raporların varlıklarına işaret edilmiştir.

Başvuruculara yönelik şüpheyi doğrulayacak şahsi delillerin veya somut vaka ve hususların münferit olarak değerlendirilmesi olmaksızın, bu şekilde dosyadaki delillere genel ve muğlak şekilde atıf yapılması Mahkeme’ye göre, başvurucuların tutukluluğunun temeli olması gereken makul şüphe için yeterli gerekçe olarak değerlendirilemeyecektir.

Bununla beraber, Anayasa Mahkemesi’nin de kabul ettiği gibi, içeriklerinin başvurucular tarafından ilgili bakanın maillerinin indirildiği ve Mahir Kanaat’ın “17-25 Aralık” şeklinde adlandırılan soruşturmanın dosyalarına sahip olduğu hususlarının bu raporlarda gösterildiği varsayılsa bile, Mahkeme’ye göre, başka haklı sebepler olmadığı takdirde bu gerekçe, başvurucuların silahlı terör örgütüne üye olmak gibi ciddi bir suçu işlediği konusunda objektif bir gözlemciyi ikna etmeye yeterli değildir.

Başvurucular, hakkında yazı yazmak sebebiyle Türk enerji bakanının hacklenmiş maillerini indirdikleri için tutuklanmışlardır. Mahkemece, böylesine maillerin indirilmesi ve bunlar hakkında yazı yayınlanması hususları, tartışmasız bir şekilde ifade özgürlüğü kapsamına girmektedir ve bunlar başvurucuların terör örgütü üyeliği suçunu işledikleri yönünde objektif bir gözlemciyi ikna etmeye yeterli değildir.

Ek olarak, Hükümet tarafından bir komplo ve yargı darbesi olarak nitelendirilen, Hükümet içinde yer aldığı iddia edilen yolsuzluk soruşturmalarına ilişkin  (“17-25 Aralık”) dosyaların asıllarının Mahir Kanaat tarafından bulundurulduğu öne sürülmüştür. Mahir Kanaat bu dosyaları internetten, kamuya açık kaynaklardan, indirdiğini ve bunların soruşturma dosyalarının asılları olmadığını savunmuştur. Bu nedenle, Mahir Kanaat ilgili soruşturma raporlarının sahiciliğinin tartışılmasını istemiştir. Ancak yerel mahkemeler bu raporların sahiciliği üzerine araştırmaya gitmemiş ve aynı zamanda da Hükümet bu iddiaların aksini gösterecek herhangi bir delil sunmamıştır. Bu evrakların sahiciliği üzerindeki şüpheler göz önünde bulundurulduğunda, Mahkeme, bu belgelerin objektif bir gözlemcide, Mahir Kanaat’ın isnat edilen suçları işlediği konusunda kanaat oluşturacak gerekçeleri sağlayamayacağı düşüncesindedir.

Sonuç olarak Mahkeme, başvuruculara isnat edilen eylemlerinin, başta madde 10 olmak üzere, Sözleşme’de korunan haklarının kullanımına bağlı olduğu kanaatine varmıştır. İlk süreçte tutukluluklarını haklı çıkaracak makul şüpheye ilişkin hiçbir vaka veya bilgi ortaya konmamasına rağmen başvurucular özgürlüklerinden mahrum bırakılmışlardır. Dolayısıyla, ilk tutukluluk kararında, başvurucuların mevzubahis suçları işlediği konusunda objektif bir gözlemciyi ikna edecek herhangi bir vaka veya bilgi bulunmamaktadır. Bu şartlar altında, yerel mercilerce tutuklamada dayanılan yasal hükümlerin bu denli mantık dışı bir şekilde yorumlanması ve uygulanması, başvurucuların tutukluluklarını yasadışı ve keyfi hale getirmiştir.

Sözleşme madde 15’e ilişkin olarak, mevcut davaya derogasyon hükümlerinin uygulama alanı bulamayacağı not edilmiştir. Devamında, başvurucuların suç işlediği konusunda şüphe duyulmasına ilişkin makul sebepler olmadığından, madde 5 § 1 ihlal edildiğine hükmedilmiştir.

Bu sonuç bağlamında Mahkeme, Sözleşme madde 5 §§ 1 (c) ve 3 tarafından emredildiği gibi,  yerel mahkemelerce tutukluluk için ileri sunulan gerekçelerin yerinde ve yeterli olup olmadıkları hususunun ayrıca incelenmesinin gerekli olmadığına karar vermiştir.

Sözleşme madde 5 § 4’ün (tutukluluğun hukukiliğinin ivedilikle incelenmesi hakkı ve soruşturma dosyasına erişimin sağlanmaması)

24 Aralık 2016’da, İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucuların ve avukatlarının soruşturma dosyasına erişimleri engellenmiş ve gizlilik kararı alınmıştır. Sonuç olarak, 23 Haziran 2017 tarihinde yazılan iddianameye kadar, başvurucular ve avukatlarının, başta teknik raporlar olmak üzere,  tutukluluğa dayanak yapılan savcılık delillerini inceleme imkânı olmamıştır. Buna karşın, bahsi geçen teknik dosyalar gibi, dosyada başvuruculara tutuklulukları aleyhinde itiraz etmelerine müsaade edecek veriler bulunmaktaydı. Dolayısıyla Mahkeme, haklı sebep olmadan dosyaya erişimleri engellenen başvurucular ve avukatlarına, tutukluluğa sebep gösterilen hususlara gereğince itiraz etme imkânı verilmediği kanaatindedir.

Sözleşme madde 15 ve Türkiye’nin bildirimine ilişkin olarak, Mahkeme soruşturma dosyası için gizlilik kararının, olağanüstü hal süresince ve Ceza Muhakemesi Kanunu madde 153 kapsamında alındığını not eder.  Haliyle, Mahkeme ilgili kararın olağanüstü hal dâhilinde alınan tedbirlerden biri olup olmadığı konusunda şüpheye düşmüştür. Ancak, gizlilik kararının kaldırıldığı ve iddianamenin yazıldığı 23 Haziran 2017 tarihinde olağanüstü hal devam etmekteydi. Mahkeme, olağanüstü hal kapsamında bile, hukuk devleti ilkelerinin ağır basması gerektiği kanaatindedir. Bundan ötürü Mahkeme, olağanüstü halden kaynaklanan özel koşullar öne sürülerek ilgili sınırlandırmanın haklı çıkarılamayacağı ve aksi yönde bir yorumun Sözleşme madde 5’teki teminatları hükümsüz kılacağı kanaatine varmıştır.

Sonuç olarak, başvurucuların soruşturma dosyasına erişememesi hususunun, Sözleşme madde 5 § 4’nin gereklilikleri ile bağdaştığı düşünülemez. Dolayısıyla bu madde ihlal edilmiştir.

Madde 10 (ifade özgürlüğü)

Mahkeme, özellikle gazetecilik faaliyetlerinden ötürü, başvurucuların terör örgütüne üye oldukları şüphesiyle ceza soruşturmalarına konu olduklarını not etmiştir. Bu kapsamda, başvurucular 25 Aralık 2016 ile 6 Aralık 2017 tarihleri arasında tutuklu kalmıştır.

Mahkeme, özgürlükten mahrum bırakılmanın ciddi ve tesirli bir kısıtlama olduğunu ve dolayısıyla başvurucuların ifade özgürlüğüne bir sınırlandırma teşkil ettiği kanaatine varmıştır. Ayrıca Mahkeme, Ceza Muhakemesi Kanunu madde 100 kapsamında, tutuklanmanın sadece kuvvetli şüpheye mahal verecek somut delillerin varlığında gerçekleşebileceğini not etmiştir.

Bu bağlamda Mahkeme, başvurucularının tutuklanmalarının suç işlediklerine yönelik makul şüphe olmadan gerçekleştiğini ve haliyle özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini tekrar eder. Mahkeme aynı zamanda, yerel mercilerce tutuklamada dayanılan yasal hükümlerin bu denli mantık dışı bir şekilde yorumlanması ve uygulanmasının, başvurucuların tutukluluklarını yasadışı ve keyfi hale getirdiği sonucuna varmıştır. Mahkeme Sözleşme madde 5 § 1’de özgürlükten mahrum bırakma tedbirinin meşru olduğu durumlar sınırlı şekilde sıralandığını hatırlatmıştır. Bu kapsama girmeyen bir müdahale hukuka aykırı olacaktır.

Ek olarak, Türk Ceza Kanunu madde 314’te düzenlenen terör örgütü üyeliği suçlamasının öngörülebilirliğine ilişkin olarak yakın zamanda Selahattin Demirtaş (No. 2) davasında da belirtildiği gibi, Mahkeme, somut delillerin yokluğunda ifade özgürlüğünün kullanılmasının silahlı terör örgütü kurma ve yönetmeye yorulmasında olduğu gibi ceza hukuku kurallarının böylesine geniş yorumlanmasının haklı çıkarılamayacağını not etmiştir. Mahkeme’ye göre bu çıkarım, gazetecilik faaliyetlerinden ötürü tutuklanan başvurucular için de geçerlidir.

Ötesinde Mahkeme, muhalif görüşlerini ifade edenlerin tutuklanmasının, mevcut davada olduğu gibi özgürlükten mahrum bırakma yönünde tedbirler uygulanması sebebiyle, hem tutuklananlar hem de toplumun tamamı için çeşitli olumsuz etkiler yarattığını ve bu durumun muhalif sesleri susturmak ve sivil toplumu sindirmek vasıtalarıyla kaçınılmaz olarak bir caydırıcı etkiye sebep olduğunu not etmiştir.

Mahkeme ayrıca, Sözleşme madde 15’in uygulama alanına ilişkin vardığı sonuçların, madde 10 kapsamında da geçerli olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla, Sözleşme madde 10 ihlal edilmiştir.

Diğer maddeler

Mahkeme, Anayasa Mahkemesi önündeki sürecin uzunluğuna ilişkin şikâyeti, Mehmet Hasan Altan v. Türkiye, Şahin Alpay v. Türkiye ve Selahattin Demirtaş (No. 2) davalarına atıf yaparak kabul edilemez (açıkça dayanaktan yoksun) bulmuştur.

Mahkeme ayrıca, Anayasa Mahkemesi önünde ileri sürülmediği için, Sözleşme madde 18 kapsamındaki şikâyetleri iç hukuk yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemez bulmuştur.

Adil Tazmin (Madde 41)

Mahkeme, Tunca İlker Öğreten’e 5.750 avro maddi tazminat ödenmesinin yanında, başvuruculara ayrı ayrı 14.000 avro manevi tazminat ödenmesine ve masraflar için 2.250 avro ödenmesine hükmetmiştir.

Karşı Oy

Yargıç Yüksel, karara kısmi mutabık görüş belirtmiştir:

“Mevcut karara göre madde 10’da korunan haklar, başka bir incelemeye gerek duyulmadan hali hazırda madde 5 kapsamında ihlal bulunduğu için, ilgili müdahale kanunla öngörülmediği için ihlal edilmiştir. Zarakolu, Sabuncu ve Şık kararlarında bu yaklaşıma olan itirazımı ifade etmiştim. Her ne kadar hala şüphelerim olsa da, Zarakolu kararının kesinleşmesi ve bu yaklaşımın Daire tarafından öncelenmesi sebepleriyle, bu davada çoğunluğa uydum.”

From → Haberler

Yorum bırakın