Avukatlık ve gösterişçilik üzerine

Avukat Ali Kahya Bey’in bugünkü Adliye Koridorları başlıklı güzel yazısının altına aşağıdaki yorumu yazmaya çalıştım ama “Open ID doğrulanamadı” hatası nedeniyle bir türlü gönderemedim. Aşağıdaki metni okumadan  önce o yazıyı okumanızı öneririm:

Başka ülkeleri ve şehirleri bilmiyorum ama, İstanbul’da gördüğüm kadarıyla, meslektaşlarımın bir kısmını tenzih ederek söylemeliyim ki, maalesef avukatlıkta tevazunun yerini gösterişçilik almış gibi… Avukatsanız mutlaka lüks bir arabanız, pahalı bir takım elbiseniz, pahalı bir çantanız ve aksesuarlarınız olması şart… Aksi takdirde avukatlığınız kuşkulu bir hal alır, hatta iyi bir avukat olmadığınıza dair bir karineden bile söz edilebilir!

Avukatlar, bu şehirde, sanırım, iyi para kazanıldığını gösterişçilikle dışa vururlar ise, iyi iş yaptıklarını, başarılı bir avukat olduklarını da böylece göstermiş olacaklarını düşünüyorlar. Bir “gösteri” çabası almış başını gidiyor yani. Hukuk bürolarını gezince de aynı şeyi düşünüyor insan. Eski ve güzel deyimle “yazıhane” değil, “showroom” havası var hukuk bürolarında artık. Kütüphanesi olmasa da olur, pahalı bir semt, lüks bir dekor, güzel bir manzara daha mühim… Sanki hukuk değil gösteri dünyası…

Ziya Paşa, “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” diyor. Bu mısralardaki “lafın” içerisine, bir kendini ifade ediş biçimi olarak görünüşü ve davranışları da dahil etmek gerekiyor.

Avukatların böyle davranmasının bir sebebi de galiba, bizim insanımızın değerlendirmeyi “kürke” göre yapması… Hatta sadece bu da değil, çok konuşmadığım, “yırtık” olmadığım, “zararsız” göründüğüm için avukatlığı nasıl yapacağımdan/yaptığımdan şüphe eden çok oldu.

Yani, zengin görünmek kadar, “lafazanlık”, “yırtıklık”, “iş bitiricilik” de önemli sayılmaktadır bu meslekte.

Bu nedenle imreniyorum, sadece işini dürüstçe, erdemle ve hakkıyla yapmanın o meslekte başarılı olmak ve başarılı sayılmak için yeterli olduğu mesleklere…

Bir yorum bırakınız