01 Kasım’da Neyi Oylayacağız? /Mustafa Erdoğan

Oy verirken parametrelerim bellidir. Önceliği her zaman ‘insan haysiyetine’ ve evrensel haklara ilişkin çözülmemiş sorunlara veririm. Bununla birlikte tüm dünya halklarının siyasi tercihini şekillendiren ‘ekonomik vizyon’ da en önemli kriterlerimdendir. Şimdi sırayla bunları yazıp, değerlendirelim.

  1. Kürt Sorunu: Ülkenin en büyük ve hiç çözülemeyeceğini sandığım bu sorununda çok şükür son 3 senedir kan akmıyordu. Oluk oluk kan akıtılan 90’ları görenler için bunun ne anlama geldiğini tarif etmeme gerek yok. Bir ‘Türk sorunu’ yaratmadan, Öcalan’ı müzakere masasına, siyasi uzantılarını Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi’nde deklarasyon yaptıracak konuma getirmek, siyaset tarihimizin belki de en büyük başarısı olarak anılacaktır. Ancak böylesi bir fırsatı, PKK’nın teritoryal genişleme hırsından ve ‘demokrasi’yi  ve ‘seçim başarısını’ silahlı mücadelesine bir destek ayağı görmesinden dolayı kaçırdık.

    Daha anadilde eğitim hakları bile verilmemişken, yapılanlar yeterli sorun çözüldü demiyorum tabii ki ama “Bu memlekette Türk’ten başkasının ancak hizmetkâr ve köle olma hakkı vardır”, “Kürt yoktur, dağ Türklerinin kart kurt sesinden türemiştir”, “Ne mozaiği ulan, mermer” vs. gibi söylemlerle müsellem İttihad Terakki torunu CHP&MHP ikilisinin bu sorunu çözüme daha fazla yakınlaştıracağını uman var mı? Ya da 80 sonrası Diyarbakır Cezaevi’ndeki akıl almaz işkencelere, 90’larda Kürt köylerinin yakılmasına ve Kürtlere bok yedirilmesine sessiz kalan Batı dünyasının, tartışmasız Kürt meselesinde daha iyi olduğumuz bu dönemde müdafaa kapsamında teröristlerle mücadeleye bile özgürlük narası atması şaşırtıcı değil mi? (Şaşırtıcı değil aslında. 80’de Kenan Evren, sonrasında Çevik Bir gibi isimler aracılığıyla Batı kucağında oturuyorduk. Tabii ki ses çıkarmadılar. Benzeri için bknz. General Sisi ve Batı devletleri ilişkisi)  Toplumsal karşılığı olmasa da devlet içine çöreklenen yapının, Öcalan’la müzakereler sürerken, KCK davasıyla Kürt siyasetçileri içeri sokan paralel operasyonlarını anlatmayı da HDP’lilere bırakayım. Son olarak da HDP’nin kendisine değinmeli. Her seçim öncesi barış&ateşkes söylemini, müteakip seçimde milletvekili sayısını artıran parti, güçlenerek çıktığı her seçimden sonra serhildan çağrısı yapmadı mı? Hiç şüphem yok ki HDP, 07 Haziran’a göre oylarını artırırsa PKK bunu, şiddetine destek algılayacak 01 Kasım seçimlerinden sonra daha büyük kanlı operasyonlara girişecek.
  2. Başörtüsü Sorunu: CHP zihniyetinin en ılımlı ismi Ecevit’in başörtülü diye bir kadını meclisten kovduğunı, aynı zihniyetin üniversitelere öğrenci diye başörtülü kızları almadığını, dönemin polisinin Marmara İlahiyat önünde kız çocuklarını başörtülerinden çekerek sürüklediğini, hastanelerde ‘tavşan kulağı’ bağlamadı diye bir kadını muayene etmeyip ölüme terk ettiğini mi yazayım? Milli Görüş için “onlar ürkek, bir erkeğiz, bu sorunu (başörtüsü) biz çözeriz” deyip, meclise girer girmez, başörtülü vekile peruk taktıran MHP’yi mi yazayım? “Başörtüsü furuattır (teferruat), askerler sivillerden daha demokrat” diyen sözde! hocayı mı yazayım? Yok en iyisi, tabanındaki kadınların çoğu başörtülü olmasına ve ekolojiye, kadın-erkek eşitliğine, hayvan haklarına kadar her konuda sert çıkışlar yapan PKK/HDP’nin bu konuya sessiz kalmasını anlayan var mı diye yazayım.
  3. Gayrimüslüm Hakları: Devletin gasp ettiği gayrimüslüm mallarının iadesinin yapılması gibi temel bir hakkın bile bu dönemde verilmesi, kat edecek epey bir aşama olduğunu gösteriyor. Beni bilen bilir, “afedersiniz Ermeni dediler” cümlesini asla affetmedim. Ama 50’lerde İstanbul’da fakir bir halk çocuğu olarak dünyaya gelmenin zihin dünyasına nasıl etki ettiğini anlayabiliyorum ve yukarıda zikrettiğim haklar konusunda attığı adımla birleştirip, RTE’yi bu konuda sınıfı geçirebilirim. Ya peki CHP ve MHP’yi? Hınçakların ve Taşnakların ittifak için görüştüğü, Taşnakların Abdulhamit’e karşı ittifak yaptığı CHP ve MHP’nin dedesi İttihad Terakki’nin zımmîlik yerine anayasal vatandaşlık vaat ettiği Ermenilere 1915’te neler yaptığını yazmaya gerek var mı? 1915 öncesi Ermeni hakları, bugün PKK’nın talep ettiğinin bile kat kat üzerindeydi. Bunlar geçmişte kaldı mı dediniz? Peki bugün MHP’nin Ermeni meselesinde söylemi dedelerinden ileride midir? Ermenilere sıcak mesajlar veren PKK/HDP mi dediniz? Tamam, 1915’teki yağma ve talanı yapanların çoğunun Kürt olmasını, bölgedeki Kürt sermayesinin Ermeni malları üzerine inşa edildiğini, kadim Ermeni şehirleri olan yerleri dahi Kürdistan içine katmalarını es geçiyorum. Ama en azından KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın, Fırat Haber Ajansı’na verdiği mülakatta “Türkiye’de resmi devletin dışında bir de paralel devletler vardır. Mesela Gülen cemaati paralel bir devlettir. İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri paralel birer devlettir” sözünü zikretmeme izin verin. Bu sözün ne anlama geldiğini de TR’de azca kalmış Ermeni ve diğer gayrimüslüm cemaatine bırakıyorum.
  4. Askerî Vesayet: 50 yıla 3 darbe, iki muhtıra sığdırabilmiş bir ülkeden bahsediyorsanız askerî vesayete karşı her zaman tetikte olmanız lazım. Hele ki bunlara muhatap olan tüm siyasetçiler ‘şapkasını alıp kaçmışsa’. Biri hariç dediğinizi duyar gibiyim. Evet Ak Parti tarafından 27 Nisan e-muhtırasına karşı konulan duruş, asırlardır yukarı önlü seyreden askerî vesayetin başını ezdi. Dolayısıyla bu alanda en fazla puanı hak etti. CHP-MHP vizyonunda bu alanda daha demokratik bir noktaya gitmek olası değil. 07 Haziran sonrası ara rejim çağrısı yapan Bahçeli, bunun en büyük kanıtıdır. HDP, askerî vesayete taban tabana zıt ama varlıkları etki-tepki dengesiyle askerin ağırlığını artırmaz mı düşünmek lazım.
  5. Alevi Meselesi: Osmanlı’nın adını bile anmadığı, genç cumhuriyetin/Kemalizm’in kadın çocuk demeden mağaralara doldurup, gaz attığı bir kesim var toplumumuzda (Trabzon’daki müzede Dersim katliamını planlayan kişinin imzası duruyor) . Maalesef bunca zaman içerisinde pek aşama kat edilemedi. Ak Parti girişimde bulunsa da HDP bu meselede bir adım önde duruyor. Yine de Alevi sorunun çözülmesi, tekke ve zaviye kanununun değişmesiyle direkt ilişkili. Ona dokunmadan atılacak adımlar diğer cemaat ve tarikatların öfkesini çekecektir. Dolayısıyla çözüm masasında her halûkârda tarikatları temsil eden bir siyasi merkezin bulunması şart.
  6. Makroekonomi: Babacan koordinasyonunda Ak Parti hükûmetleri bu alanda muazzam bir başarı gösterdi. Ak Parti iktidarının ilk 6 yılında ülke ekonomik açıdan resmen altın çağını yaşadı. Gelinen noktada GSMH 3’e katlandı, kamu net dış borcunun GSMH’ya oranı %30’lara geldi, denk bütçe neredeyse yakalandı, enflasyon ve faiz tek haneye indi,duble yollar yapıldı, beyaz eşya& teknoloji ürünleri satışı birkaç kat arttı, 30  milyon havayolu yolcusundan bugün 200 milyona yakın yolcuya ulaşıldı vs. MHP’nin son hükûmetteki iktisadi faciası ortada. CHP uzun süredir ilk defa ekonomi temelli bir kampanya yapsa da, iktidara gelirse Derviş’e ekonomiyi vereceğini söyledi. Bu zatı halkın hayırla yad etmediği ortada. HDP ise açıkladığı seçim bildirgesinde ekonomiye değinmemiş bile. Ekonomi yönetimi açısından en zayıf halka HDP. 07 Haziran seçim sonrası ülkenin içine düştüğü boşluğu ve havada uçuşan populist vaatleri gördüğümüzde olası bir koalisyonun ülke ekonomisini sağa sola çekiştirip ne kadar zarar vereceğini görmek için kahin olmaya gerek yok.

Peki bu seçimde bunlara ya da bol keseden verilen populist vaatlere bakarak mı oy vereceğim? Hayır tabii ki. Eğer bu kriterlere göre oy verecek olsam, yapılaşmadaki sorunlar, adil olmayan imar izinleri, belediyelerdeki bürokratik yozlaşma, eğitimde bir türlü gerçekleşmeyen atılım, ekonomide ilk 10 yıldaki yapısal reform dinamizminin kaybolması vs. birçok konuda iktidara eleştiriler de yöneltirdim. 3 sene önce gücünün zirvesindeyken, bunları yapıyordum. (Örn, 2012’den bu yazı) Ama şimdi bunların sırası değil.

7 Haziran 2015 seçimleri öncesi bir İngiliz gazeteci gayet ironik biçimde şunu yazmıştı:“İstanbul’a geldiğimde, taksi şoförüne kime oy vereceğini sordum. O da Tayyip’e dedi. İyi ama Erdoğan bu seçimde oylanmayacak ki!” 

Gerçekten bu seçimde Erdoğan oylanmayacak mı? Tabii ki oylanacak. Bu seçimin kurgusu o zaten. (Müslümanların sıkılmadık son ‘boğaz’ı Erdoğan değil mi? https://twitter.com/megdorano/status/622813035737030656 )

2011 sonrası bölgedeki İhvan hareketleri, İslam toplumundaki sempatisini ve ulaştığı ekonomik noktayı kullanarak, dünya güçlerine karşı yeni bir bölgesel güç yaratmak istedi, Erdoğan. Batı’nın İran, Türkiye, Mısır arasında kurduğu asırlık jeopolitik dengeye çomak sokarak, bu 3’lüden bağımsız bir güç yaratmak istedi. Kısacası devlere kafa tuttu. Batı devletleri/istihbaratları bundan rahatsız oldular. Önce tüm İhvan yanlısı iktidarları birer birer yıktılar. Suriye’nin kan gölüne çevrilmesine, paramparça olmasına izin verdiler(Suriye’de bu kadar insanın ölmesinin 1. sebebi gelecek olası iktidarın İhvan tandanslı olmasıydı) Mısır’da da darbe yaptırarak, bu bloğu parçaladılar. Ardından Batı karşıtı bilinen İran’ı yumuşatıp yanlarına aldılar (İran’ın sekteryen bakış açısı İslam ülkelerini kolayca satmasını sağladı). Türkiye ve RTE iyice yalnızlaşmıştı. Sıra tüm dayanaklarını ortadan kaldırdıkları RTE’yi yok etmeye gelmişti. İki büyük girişimde bulundular. Biri toplumsal bir tabanı olan Gezi hareketine müdahil olarak, diğeri de taşeron olarak kullandıkları paralel yapıya emir vererek. Gezi ile sallayıp, paralelle yıkmayı planladılar. 17-25 Aralık diye bilinen operasyon, MİT TIRları vs. hepsi Amerikan istihbaratının buradaki taşeronuna iktidar vaadiyle yaptırdığı eylemlerdi. Dertleri Ak Parti’yi iktidardan almak değil, A. Gül gibi ılımlı bir ismi getirip, yeniden Batı’ya entegre etmekti. RTE’siz AK Parti’ye destek vereceğini belirtip, sadece RTE’nin kellesini istediler. Halk razı olmadı ve mucize eseri RTE’yi yiyemediler, dünya güçleri. RTE cevaben, ‘ Suriyeli muhaliflere inadına destek, Çin’den füze alımı, dünya 5’ten büyüktür, AB olmazsa Şangay 5’lisine gireriz’ gibi söylemlerle Batı’yı daha da kışkırttı. Meydan okumaya karşı alttan almayı bırakın, savaşı daha da büyüttü. Cemaatin ipini kesti, Batı ile uyumlu kesimi partide daha gerilere itti. Wikileaks’e göre ABD’nin ‘esas tehlikeli’ adam olarak lanse ettiği Davutoğlu’nu başbakan atadı.

Daha da uzun anlatabilirim ama 07 Haziran seçiminin de bu (01 Kasım) seçiminin de özü bu: Batı istihbaratları, Türk halkının iradesini hiçe sayarak operasyonla RTE’nin kellesini, Türkiye’nin asırlar sonra kendince geliştirdiği bölgesel politikaları boğmayı istiyorlar.. Economist, BBC, CNN, The Guardian , New York Times vs. haberlerinin tek bir kaynağı ve bu kaynağın tek bir amacı var: RTE’yi oradan aşağı indirmek. (İndiremezlerse daha da zalimleşebilirler ama) Çocuklarımıza ileride bu yılları nasıl anlatacağımıza karar vermek durumundayız. Ya bu operasyona farklı gerekçelerle de olsa sessiz kalacağız, ya da tepkimizi koyacağız.

Hür iradesiyle kendisini yönetenleri seçmek bu halkın evrensel hukuktan gelen bir hakkıdır. Batı’nın operasyonlarla saygısızca bu hakkı elimizden almasına tepki vermek, hayatım boyunca taşıyacağım bir onur vesikası olacak benim için. Sonu nereye varırsa varsın, buranın muz cumhuriyeti olmadığını görmeleri için bir oyum var. Bunu da sağ çıkarsam yarın bu amaç için kullanacağım. 

Tüm partilere demokrasi şölenine katkıları için teşekkür eder, tecelli edecek milli iradeyi her hal ve sonuçta baş tacı edeceğimi belirtirim.

Selametle,

Yorum bırakın